ALTIN ÇAĞ

 Faruk OCAK 

Tarihin geçmişinde altın çağ varmış. Altın çağa inanmak gelmiyor içimden. Altın çağ geçmişte miydi, yoksa gelecekte miydi? Geçmişte olmadığı kesindir, çünkü tarih böyle bir çağı yaşamadığını söylemektedir. 
Altın çağı ve altın çağı yaşayanları arıyordum. Yaşayanları bulamayınca, altın çağa inananları aramaya başladım. Altın çağa inananlarla tanışınca, hepsi de geleceğin ümidi içinde yaşarken, ümitlerini geçmiş tarihin mutluluğunda arıyorlardı. Aradıklarını bulamayınca ümitleri sonunda hüsrana dönüşmekteydi. Hüsrana dönüşenler aç karnına sokaklarda avare avare dolaşıyordu. Dolaşanlar aç karnına adeta sokakların kaldırım taşlarını sayıyordu. Halbuki altın çağın kadın ve erkeklerini ne kadar merak etmiştim. Merakımı bir yalanla boğazımda bırakmak istemedim. Eski edebiyatçıların dediğine göre ki inanıp, inanmamak için çırpınırken, tarihin lakırdılarına göre: Altın çağ mı, yoksa altın devri mi diye bir devir varmış. O devirde de insanların hepsi çok mutluymuş. Bu devirde ne efendi varmış, ne de köle. Ve insanlar tam bir cennet hayatı yaşıyorlarmış. Derelerden abu hayat suyu akarmış. Ve dereler balıklarını her isteyene servis edermiş. Her şey ama her şey, herkese ait olacak kadar bolmuş. En sonunda susuz bir kuyuya düşüyordum. Çünkü ilmin dışında iken, herkes mucizelere inanmak istiyordu. Kimimiz tarih öncesinin mutluluğunu ararken, geçen kötü zamanını bohçalayıp kucaklamak istiyordu. Ama çağın insanları aradığı çağın mutluluğunu bulamayınca en sonunda kendinden iğrenmeye başlıyordu. Zaten kopan takvim yapraklarıyla tükenen ömürle artık ihtiyarlıyordu…
Takvimleri severim. İnsanların anımsadıklarını kaydeden akıllı birer tarih şeridi... Fırtınayı kendi penceresinden seyredip kaydedici sirenlerini işletirken, kim fırtınada kaybolmuş, kim Himalaya dağlarının zirvesine çıkmış umurunda değildi. Tabi ki umurunda olmasa da hepsi hafızasında kayıtlıydı. Takvim ve tarih yaşatıldığı için severim. Galiba takvimi bana ilk hatırlatan ilkokul yıllarımda duvara asılan tarih şeridiydi. Tarih şeridi her öğretmenin olmazsa olmazlarındandı... Ama aklıma gelen ihtimal ki tarih şeridinde yazılı olan taş devirleri, topraklı devirlerini unutturmaktaydı. Yıllar geçti hep taş devirlerini övenlere tepeden baktım nedense. Çünkü topraklı devirleri araştırılmayacak kadar ehemmiyetsiz bulanlarla taş devirlerini murdar buluyordum. Toprağı tanıyınca benim fikrim daha çok sabitleşmiş oluyordu. Taş devirlerini küçümsemiyordum ama toprak kadar da araştırmaya layık olduklarını zannetmiyordum. Çünkü topraktan yaratılan insan çanak çömleğin mutfağa girişi esnasında geçen olaylarla birlikte aldıkları gıdalarla birdenbire değişiyordu artık. Ve topraktan aldıkları gıdaya göre zekaları yeni bir şekil kazanıyordu. İnsanlar aldıkları gıdaya göre şekil kazanırken, nedense taşlar küskün idiler. Çünkü toprak şekilden şekle giriyordu. İnsanın hasretini çektiği toprak, kürsüden taşları indiriyordu artık.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR